23 Mayıs 2012 Çarşamba

Galata'nın Tepesinde Birkaç Boğaz Manzarası

                Galata'nın Tepesinde Birkaç Boğaz Manzarası



              

İçki Yasağı

                                            İçki Yasağı

 Tam  olarak  2  Eylül  1633  tarihinde  meydana  gelen  Cibali  Yangını,  İstanbul’un  büyük  bir bölümünü kül etmişti. O yıllarda, Osmanlı tahtında Sultan IV. Murat oturuyordu. Genç sultan bu  felaketten, geceleri Cibali kahvehanelerinde  tütün  içen, bazen de yanar  tütünlerini  etrafta gelişigüzel bırakarak  birçok  yangına  yol  açan  kalafatçıları  sorumlu  tuttu.  Sonrasında Cibali’den başlamak suretiyle, bütün İstanbul’da tütün içmeyi yasakladı. Peşinden de her türlü içkinin içilmesi bu yasaktan nasibini aldı. Meyhaneler, kahvehaneler bir bir kapatıldı.  Bu tarihten sonra da, gizliden gizliye tütün ve içki içenlere şiddetli cezalar uygulandı, idamlar birbirini  izledi. Sultan  IV. Murat,  tebdil-i kıyafetle  (tanınmamak  için giysilerini değiştirerek) gece sokaklara çıkar, elinde palasıyla kahveleri denetlerdi. Saltanatı süresince bu uygulamayı sürdürerek  çok  can  yaktı  ama,  kendisi  de aşırı  içki ve  afyon  kullanmak yüzünden genç yaşta öldü.


4. Murad Efsaneleri

                                                              Yenikapı

 Sultan  IV. Murat, kılık  değiştirip halkın  arasında  dolaşmaktan  çok  hoşlanırmış. Bu şekilde gezerek koyduğu yasaklara uyulup uyulmadığını denetlermiş. Bir gün yine
kılık  değiştirerek  Üsküdar’dan  bir  kayığa  binmiş.  Kayıkta  bulunan  bir  yolcu  ile  derin  bir
sohbete  dalmış.  Padişah  yolcuya  kim  olduğunu,  ne iş yaptığını sormuş. "Bana  Üsküdarlı  Remmal  Ahmet  Ağa  derler"  diye  yanıtlamış  yolcu.  "Remil  atar,  gaipten haber veririm." Padişah, meraklanmış ve bir soru daha sormuş. "Madem  böyle  bir  hünerin  var,  remil  atarak  padişahın  şu  an  nerde  olduğunu  söyleyebilir misin?" deyince, Ahmet Ağa, "Elbette söylerim" diyerek remilini atmış ve, "Benim hesabıma göre padişah  şu  anda derya üzere olmalı, bir daha bakayım da yerini  tam söyleyeyim." Attığı remile gözlerini diken Ahmet Ağa, bir süre şaşkın şaşkın bakınıp, "Tuhaf  şey! Padişah bu kayığın  içinde görünüyor. Padişah ben olmadığıma göre o  sizsiniz!"  demiş ve Sultan IV. Murat’ın ayaklarına kapanmış. Padişah
, "Gerçekten hüner sahibiymişsin" demiş, ama bir soru daha yöneltmiş korkudan beti benzi atan Ahmet Ağa’ya. "Ama daha işin bitmedi. Şimdi bir remil daha at bakalım. Karaya çıkınca benim hangi kapıdan geçerek  İstanbul’a  gireceğimi  söyle. Bunu  yaparsan ödülün büyük  olur. Ama  yapamadın mı gerisini sen düşün artık!" Ahmet Ağa  üçüncü  kez  remilini  atmış,  ama  bu  kez  hiçbir  şey  söylememiş.  Remilde gördüklerini bir kâğıda yazarak, katladığı kâğıdı padişaha uzatmış.
    "Hangi  kapıdan  gireceğiniz  bu  kâğıtta  yazılı  hünkârım! Ama  sizden dileğim,  kapıdan  geçip kente girdikten sonra buna bakmanızdır." Padişah  kâğıdı  alıp  cebine  koymuş. Kayık  karşı kıyıya  varınca  karaya çıkmış  ve  yakındaki surlarda  nöbet  tutmakta  olan  muhafızlara,  surlarda  hemen  bir  kapı  açmalarını  buyurmuş. Muhafızlar,  ellerinde  kazma  kürek  hemen işe  koyulmuşlar  ve kısa  sürede  surların  o bölümünde yeni bir kapı açmışlar. Padişah bu yeni  açtırdığı  kapıdan  İstanbul’a  girer  girmez  cebindeki  katlanmış  kâğıdı çıkarıp okumuş ve hayretler içinde kalmış. "Yeni kapınız hayırlı uğurlu olsun padişahım!"
IV. Murat’ın açtırdığı kapıya, bu nedenle "Yenikapı" adı verilmiş. 




4. Murad' ın Halka Seslenişi

4. Murad'ın Halka Seslenişi  

 





                                                             Kaynak : 4. Murad Trt 1981

4. Murad

4. MURAD

 
Babasi :  Birinci Ahmed 

Annesi : Kösem Sultan 

Dogumu : 27 Temmuz 1612 

Vefati : 9 Subat 1640 

Saltanati : 1623 - 1640 (17) sene

 

   27 Temmuz 1612'de İstanbul'da doğan şehzade Murat, tam bir İslam terbiyesi ve ahlakı ile yetiştirildi. Enderin mektebindeki hocalardan hususi dersler aldı. Genç Osman'ın başına gelen acı felaket ve yerine geçen amcası Mustafa Han'ın kısa bir süre sonra tahttan indirilmesi üzerine, henüz on bir yaşında iken 10 Eylül 1623'te Osmanlı tahtına çıktı. Eyyub Sultan hazretlerinin türbesinde hocası Aziz Mahmud Hüdai'nın elinden kılıç kuşandı. Yaşı küçük olduğu için, devleti bilfiil idare edemeyeceği görüşü hakim olarak, annesi Mahpeyker Kösem Sultan saltanat naibesi tayin edildi.

   Çok zeki ve seri anlayışlı ve hafızası kuvvetli olduğundan, yaşı ilerledikçe, devlet işlerine alakası artıyordu. Zaman zaman halkın içine girer değişik kıyafetlerle onların sohbetlerini dinlerdi. Halkın derdini halktan bir kimse olarak yerinde incelerdi. İnsanların kimden nasıl zarar gördüğünü, zulüm merkezlerini tek tek tespit etti.

   Diğer taraftan Sultan Murat'ın saltanatının bu ilk devresinde, payitaht İstanbul ve Anadolu'da asayişsizlik büyük ölçüde artmıştı. Abaza Mehmet Paşa'nın çıkardığı isyan büyümüş ve bu karışıklıklar sırasında Bağdat İran kuvvetlerinin eline geçmiş bulunuyordu. Sadrazam olan Hüsrev Paşa'nın azlini bahane eden yeniçeriler ve sipahiler ayaklanarak saraya yürüdüler ve yeni sadrazam Müezzinzade Hafız Ahmet Paşa'yı öldürdüler (1632). Bundan sonra zorbaların zoru ile sadrazam olan Recep Paşa döneminde İstanbul'da karışıklıklar günlerce sürdü. En küçük bir olayda Recep Paşa'nın tahriki ile harekete geçen zorbalar yeni kelleler istiyorlardı.

   Nihayet yirmi yaşını dolduran ve vücutça çok kuvvetli, demir pençeli ve gözü pek bir yiğit olan genç Padişah, 18 Mayıs 1632'de huzuruna çağırdığı Recep Paşa'ya: "Gel beru topal zorbabaşı. Bre mel'un abdest al!" dedikten sonra "Şu hainin tiz başını kesin." diyerek öldürttü ve devlet idaresini eline aldı. Bundan sonra yeniçerileri ve sipahileri itaat altına alarak kendisine bağlılık yemini ettiren Sultan, tütünü ve alkollü içkileri yasakladı. Kahvehaneleri, meyhaneleri kapattı. Zorbaları ve emirlere karşı gelenleri şiddetle cezalandırdı. Memleketin her tarafına huzur ve asayiş geldi.
 
   IV. Murat Han, daha sonra ordusunun başına geçerek hükümdarlığının ilk yıllarında kaybedilen toprakları geri almak için teşebbüse geçti. 1634 baharında Lehistan seferine çıktı ise de Lehliler derhal Padişah'ın şartlarını kabul ederek bir anlaşma yapmaya muvaffak oldular.1635'te İran seferine çıkan Sultan, Revan ve Hoy kalelerini aldıktan sonra Tebriz'e girdi. Ertesi yıl en büyük arzusu olan Bağdat'ın fethi için tekrar İran üzerine sefere çıktı. Şehir kuşatılıp, Padişah'a İmam-ı Azam'ın türbesini ziyaret etmesi teklif edildiğinde; "Bağdat, sapıkların pis ayaklarıyla kirlenirken, gidip o yüce imamı ziyaretten haya ederim" cevabını verdi. Şiddetle cereyan eden çarpışmalar sonunda muharebenin 39. günü Bağdat fethedildi. Müslümanların en mübarek makamlarından olan İmam-ı Azam'ın türbesini ziyaret eden Padişah, kurbanlar kestirip, içerisini ipek halılar, kıymetli şallar ve altın, gümüş murassa kandillerle süsletti. Ertesi yıl İran'la Kasr-ı Şirin antlaşması imzalanmış ve bu antlaşma ufak değişikliklerle günümüze kadar devam etmiştir.

   Sultan IV. Murat Han, İran seferinin üzerinden çok geçmeden daha önce yakalanmış olduğu Damla hastalığının ilerlemesi üzerine kurtulamayarak 8/9 Şubat 1640 günü henüz 28 yaşında iken vefat etti.

   Murat Han, çok kuvvetli olup, kılıç, ok, harbe ve başka silahları kullanmakta usta idi. Güçlü bir iradeye ve hafızaya sahip bulunuyordu. Arapça ve batı dillerine hakimdi. İlmi ve ilim adamlarını çok sever, fırsat buldukça ilim meclislerine gider, onları teşvik ederdi. Tahta geçtiğinde bomboş olan hazinede vefatında on beş milyon altın olup, gümüş paranın haddi hesabi yoktu. İç huzura o kadar önem verirdi ki, zamanında halk büyük bir rahatlık ve emniyet içinde yaşamıştır. Son derece adil olan Sultan, din ve devletin menfaatine ters düşen en küçük hataları bile affetmedi. Dedesi Yavuz Sultan Selim Han gibi o da Hırka-i saadet dairesinde Kur'an-ı Kerim okurdu. Dördüncü Murat Han'ın müspet icraatları, devlete asrın sonuna kadar devam edecek bir azamet kazandırmıştır.

4. Murad ve Nef'i

                                        Nef'i Kimdir?

   Nef'i ünlü 17. yüzyıl şairlerindendir. Kasideleri ünlüdür.  Gerçek adı Ömer olan şair 1572 yılı Erzurum da doğmuştur. İyi bir eğitim görmüştür.  Arapça ve Farsça bilmektedir.  2. Osman ve 4. Murad zamanında ün kazanmıştır.  Yazdığı hicivler ile dönemin önemli isimlerinin öfkesini ve nefretini çekmiştir.  4. Murad tarafından korunmuştur.  Vezir  Bayram Paşa hakkında yazdığı hicivden dolayı  1635 yılında sarayın odunluğunda kementle boğularak öldürüldü. 
  Başka bir rivayete göre ise : Nef'i çok iyi bir şair olduğu için infazından vazgeçilmiştir. Padişaha gönderilecek belge yazılırken Nef'i de oradadır. Belgeyi bir zenci yazmaktadır ve kâğıda mürekkep damlatır. Nef'i de bu olay üzerine "Mübarek teriniz damladı efendim" diyerek yaşama şansını kaybetmiştir.



                                          Şair Nef'i

22 Mayıs 2012 Salı

Galata Kulesi Efsaneleri 2



  Kulenin tarihinde bazı intihar olayları kayıtlara geçmiştir. 1876 tarihinde, bir Avusturyalı, nöbetçilerin dalgınlığından faydalanıp kendini kuleden aşağı atmıştır. 6 Haziran 1973 günü ise ünlü şair Ümit Yaşar Oğuzcan’ın 15 yaşındaki oğlu Vedat Oğuzcan kuleden atlayarak intihar etmiştir. Bunun üzerine baba Oğuzcan “Galata Kulesi” adlı şiirini yazmıştır.
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın “Galata Kulesi” adlı şiiri;
  Galata Kulesi
“6 Haziran 1973
Pırıl pırıl bir yaz
Aydınlıktı, güzeldi dünya
Bir adam düştü o gün Galata Kulesi’nden
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Ömrünün baharında
Bütün umutlarıyla birlikte
Paramparça oldu
Bir adam benim oğlumdu…
Gencecikti Vedat
Işıl ışıldı gözleri
İçi
Bütün insanlar için sevgiyle doluydu
Çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Söndü güneş, karardı yeryüzü bütün
Zaman durdu
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu
Açarken ufkunda güller alevden
Çıktı, her günkü gibi gülerek evden
Kimseye belli etmedi içindeki yangını
Yürüdü, kendinden emin
Sonsuzluğa doğru
Galata Kulesi’nde bekliyordu ecel
Bir fincan kahve, bir kadeh konyak
Ölüm yolcusunun son arzusu buydu
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu
Küçüktü bir zaman
Kucağına alır ninniler söylerdim ona
“Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni”
Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat
6 Haziran 1973
Galata Kulesi’nden bir adam attı kendini
Bu nankör insanlara
Bu kalleş dünyaya inat
Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona
Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat”